Yildizlarin sonsuz valslerini yaptigi ve gezegenlerin sessiz yörüngelerde döndügü evrenin enginliginde, zamanin unuttugu bir dünya yatiyor. Zephyria, kadim sirlari fisildayan bir isim, çaglarin tozunda kaybolan medeniyetlerin yankisi.
Iki ayin amansiz incelemesi altinda, kum tepelerini hayaletimsi bir isiltiyla yikayan gümüsi isiklari, bilinmeyene ait bir anit gibi duruyor. Insan kavrayisina meydan okuyan bir obsidiyen devi olan Büyük Piramit, gezegenin yüzünde bir yara izi gibi, gizem tasina oyulmus bir muamma gibi yükseliyor.
Sayisiz bin yil boyunca bu uyuyan titan, yildizlarla dolu bir gökkubbenin altindaki anlasilmaz sirlarin koruyucusu olarak sessiz kaldi. Hayal edilemeyecek zenginlik söylentilerinin cazibesine kapilan ilk sömürgeciler, gözleri açgözlülükle ve kalpleri umutla dolu olarak buranin çorak kiyilarina vardilar. Gücünün gemilerine yakit saglayabilecegi ve kisacik yasamlarini doganin dayattigi sinirlarin ötesine uzatabilecegi söylenen bir mineral olan Luminium'u aradilar.
Ancak onlarin çabalarina karsi dayanikli olan piramit mühürlü kaldi. Uzayli bilgeliginin labirentleri olan karanlik odalari, her türlü saygisizlik girisimine direndi. Büyük Piramit, daglar kadar sabirli, yildizlar kadar ebedi, seçilmis olanin gelmesini bekledi.
